Marmara Denizi'nden Boğaz'a girişte, kimsenin görmeden geçemeyeceği bir fener vardır. Ahırkapı Feneri Marmara'dan Boğaz'a doğru gece seyri yapan her denizcinin gözleri Ahırkapı Feneri'nin 16 mil uzaktan görülebilen çakarını arar ister istemez. Gündüzleri

 

Marmara Denizi'nden Boğaz'a girişte, kimsenin görmeden geçemeyeceği bir fener vardır. Ahırkapı Feneri Marmara'dan Boğaz'a doğru gece seyri yapan her denizcinin gözleri Ahırkapı Feneri'nin 16 mil uzaktan görülebilen çakarını arar ister istemez. Gündüzleri ise, Sarayburnu'nun az ötesinde, heybetli bir uçhisar kulesi gibi. Yükselen 36 metrelik beyaz renkli fener kulesini görmemek imkânsızdır. Boğaz girişinde gemilere kerteriz vererek emniyet içinde seyretmelerini sağlayan, sisli havalarda düdüğü ile karaya çok yaklaşmamalarını ikaz eden, uzun seferlere çıkan gemicilerin dümen. Suyu üstünden ta ki ışığı görünmez olana kadar seyrettikleri Ahırkapı Feneri’nin çok ilginç bir geçmişi var. Eldeki kayıtlara göre, Ahırkapı mevkiinde bir fener yapılması için ilk girişim, Padişah III Osman zamanında, 1755 yılında yapılmış Ahırkapı mevkiinde bu ilk fenerin yapılmasına oldukça ilginç bir olay yol açmış. Mısır'dan gelen, Hacı Kaptan yönetimindeki bir yelkenli, hava şartlarının kötü, görüş mesafesinin düşük olduğu bir gecede, Kumkapı'da karaya oturmuş. Olayı haber alan Padişah, yanında kendisine refakat eden Sadrazam Sait Paşa'yı da alarak olay yerine' gitmiş ve gemicilerin kurtarılmasına bizzat nezaret etmiştir.  Kazazedelerle konuşan Sultan Osman'a gemicilerden biri şöyle demiş: " Eğer burada ve sur üstünde bir fener yapılıp da, her gece kandiller yakılırsa, böyle uzaklara gidip gelen gemiler ışığı görünce yollarını bulurlar" Bunun üzerine, III Osman Ahırkapı’da' bir fener kulesi yapılması ve faal vaziyette tutulması için
Emir vermiş. Kaptan-ı Derya Süleyman Paşa'da ilk Ahırkapı Feneri'ni yaptırarak bu emri yerine getirmiştir

  

Bugünkü Ahırkapı Feneri, Osmanlı imparatorluğu döneminde Fransızlara verilen imtiyaza göre, Fransız Fenerler idaresi tarafından yaptırılmıştır ve halen ilk yapıldığı zamanki biçimini korumaktadır. Arkasında saray arazisi ve Gülhane Askeri Hastanesi'nin eski binaları, sağında bugün harap vaziyette olan, Reji döneminden kalma Tekel idaresine ait tütün depoları bulunan Ahırkapı Feneri ve çevresi, I. Dünya Savaşı sırasında kışla arazisi olarak kullanılmıştır. Daha yakın zamanlara kadar Ahırkapı Feneri hemen eteklerinde Marmara sularının başladığı, şehir içinde olmasına rağmen tamamen ayrı olan bir mekândı Bu durum 1958 yılında başlayan sahil yolu yapımı çalışmaları ile tamamen değişmiştir Günümüzde, Ahırkapı Feneri denizden bir yol şeridi ile ayrılmaktadır ve bu yolda yoğun bir trafik vardır. Bu arada Ahırkapı adı nereden gelmektedir. Wowturkey’den sevgili dostum Akın Kurtoğlu’na göre 1. Topkapı Sarayı’nın etrafını çevreleyen Sur-ı Sultânî ’nin (Sultan Surları’nın) üzerindeki kapılardan biri olup, adını hemen yanında bulunan Osmanlı ordusunun toplarını çeken top arabacıları ocağına bağlı olan ve bu top arabalarını çeken atların ahırlarından almıştır. Bu kapıdan sadece ahırlara ulaşılabildiği için “ahır kapısı” olarak anılmıştır (Bizans Devri’nde de, ilk kez İmparator III. Mihail’in atlarının ahırı burada kurulmuş, sonradan da sürekli ahır olarak kullanılmıştır). 2. Marmara Denizi kıyısındaki en son kapı olmasından dolayı, halk arasında bu kapıya “âhir-kapı” adı verilmişti (Âhir: Son, en son).

Gerek inşasının öyküsü gerekse şahit olduğu olaylar nedeni ile gerçek bir tarihi hazine olan Ahırkapı Feneri'ni daha da ilgi çekici hale getiren bir unsur da, Bu feneri geçmişte yüzyılı yakın bir süre ile Lik ailesi özelliklede kadınlarının tarafından idare etmesidir.

 Bu fenerde ilk hizmete başlayan Sait Lik’tir 1907 göreve başlar. 1938 Sait Lik ‘in birinci gardiyan olması ile ikinci gardiyanlığa eşi Zülfiye Lik atanır. Ve böylece Ahırkapı Fenerinin idaresi Lik ailesine tamamen geçer.  1941 yılına gelince Sait Lik yaşlılıktan emekliye ayrılır. Sait Lik yaş haddinden emekli olduğu 1941 yılında, Ahırkapı fenerin o zamanlar bağlı olduğu Devlet Limanları İşletmesi Genel Müdürlüğü’ne bir dilekçe verir. Verdiği dilekçede ;  “ 34 yıl hizmet ettiğini beyan ederek fenercilikten başka bir iş yapmadığını, bir sanatının olmadığını fenerden ayrılması halinde sokakta sefil olacağını beyan ederek,  kendisinden sonra buraya kızı Saniye Gökeş’in atanmasını, talep eder. Gerekçe olarak ta kızsının burada doğduğunu kendisi ve annesi ile birlikte çalıştığını feneri yakından tanıdığını beyan eder. Kızının atanmasının mümkün olmaması halinde ise biraderinin refikası Makbule Lik’in atanmasını talep etmiştir. “ Söz konusu talep uygun bulunarak kardeşinin eşi Makbule Lik ikinci gardiyanlığa atanmıştır. Bu devre eltiler devri denilse yeridir. 

 Eşi Zülfiye Lik birinci gardiyanlığa eltisi Makbule Lik ise ikinci gardiyanlığa atanır. Ve böylece Ahırkapı Feneri idaresi 1995 yılına kadar sürecek olan kadınların hâkimiyetine geçer. 1960 yılında Zülfiye Lik yaş haddinden emeliyle ayrılır. Makbule Lik birinci gardiyanlığa ikinci gardiyanlığa ise oğlu Haldun Lik ‘in hanımı Sevinç Lik atanır Ahırkapı Feneri eltilerin idaresinden kayınvalide gelin hâkimiyetine geçer Ahırkapı Feneri. 1962 yılında ise Makbule Lik yaş haddinden emekli olunca gelinlerin hâkimiyeti sürer Ahırkapı fenerinde önce Feruze Lik emekli olur 1989 yılında sonra Sevinç Lik 1995 yılında ve Lik ailesinin 80 yılı aşan hükümdarlığı sona erer Ahırkapı Fenerinde  Ahırkapı fenerindeki Lik ailesinin ilk temsilcisi olan Makbule Hanım’ın iki olu Haldun ve Feridun burada doğmuş burada büyümüş ve bun fenerin bağlı olduğu Denizcilik Bankası T.A.O çalışmaya başlamışlardır. Feridun Lik önce Haliç Tersanesinde sonra Genel Müdürlükte Tersaneler Müdürlüğünde Haldun Lik ise bankacılık bölümünde çalışmış ve buradan emekli olmuşlardır. Lik ailesi fenerde görevli bulundukları dönemlerde basının ilgi odağı haline gelmiştir.

 Fenere bağlı bir hayat: ister istemez Lik Ailesi'nin yaşam tarzını büyük ölçüde etkilemiş. Hayatları hep fener çevresindeki arazide geçmiş. Feruze ve Sevinç Lik 1987 yılında Denizin Sesi dergisinin Kasım-Aralık sayısına verdikleri bir röportajda; fener ve fenerdeki yaşamları konusunda bilgi verilmesi istendiğinde, Söze fenerin tarihçesi ile başlamışlar. Devamla Ahırkapı fenerinin ilk ışık kaynağı olarak ateş ve yağ kandillerinin kullanıldığını Fransız fener idaresi tarafından inşa edilen bu günkü fener kulesinde ışık kaynağı olarak elektriğin kullanıldığı 1954 yılından sonra bile, yakın zamana kadar mekanik zamanlama sistemi kullanılmış Bu yüzden, Lik Ailesi'nin fener bekçileri geçen yüzyıldan kalma zamanlama mekanizmasını da, fenere elektrik gelmeden önce kullanılan sinyal sistemlerini de kullanmışlardır. Röportajın yapıldığı 1987 yılında  Fransızlar tarafından yapılıp fenere yerleştirilen mekanik aksam mükemmel bir biçimde korunmuş ve halen kullanılabilecek durumdaymış. Röportajda Fenerde elektrik kullanılmasına başlandığı tarihten sonra bile 'yararlanılan bu mekanik zamanlama sistemi, fener ışığının belirli aralıklarla yanıp sönüyormuş gibi görünmesini sağlayan döner bir pervane sistemi. Kaidesinde, Henry Lapaute 146 Rue de Rivoli A Paris ibaresini taşıyan mekanizma, Ahırkapı Feneri'nin çanaklığında, camlı bölümün hemen altına yerleştirilmiş Madeni bir sütundan çıkan destek kolları, ışık kaynağının çevresine yerleştirilmiş döner paravana sistemini taşıyan bir çemberi kavrıyor. Bu sütunun hemen yanında camlı bir mekanizma kutusu var. İçinde bir makara ve dişli sistemi bulunan bu kutu, yine bir dişli takımı vasıtası ile bitişiğindeki sütuna bağlı Mekanizma kutusundan çıkan bir kurma kolu çevrilerek, ucunda bir ağırlık asılı olan ince bir çelik halat mekanizma kutusunun içindeki bir ma-karaya sarılıyor.  Mekanizma kilidi serbest bırakıldığında, ucunda asılı ağırlığın etkisiyle, çelik halat sarıldığı makaradan boşalıyor Ağırlığın etkisiyle makaradan boşalan çelik halatın makaraya verdiği hareket: dişlilerle aktarılarak ışık kaynağının çevresindeki döner paravanayı hareket ettiriyor Basit ama şaşmaz bir mekanizma. Tek mahzuru var, ağırlığın yuvasına oturması iki buçuk saat sürdüğünden, fenerin yandığı süre boyunca her iki buçuk saatte bir yeniden kurulması gerekiyormuş. Sait Bey'den başlayarak, Lik Ailesi'nin her fenercisi bu mekanizmayı kurmak için nöbet tutmuş. Işık kaynağı olarak elektrikten önce sırayla gaz lambaları, lüks lambalar ve gazlı sistem kullanılmış Bu iri gaz ve lüks lambalarını Feruze ve Sevinç Hanım da kullanmışlar Fenerdeki gazlı sistem, kulenin üst kısmında, dönerek yükselen merdivenler arasındaki boşluğa monte edilmiş iki tank ve mekanik aksamın bulunduğu çanaklığın altındaki sağanlığa yerleştirilmiş kumanda-kontrol mekanizmalarından oluşuyor Işığın gaz alevi ile sağlandığı bu sistem 1923 yılından kalma. Fenerciler bu sistemi kullandıklarında, mekanik sistemin kurgu mekanizmasının çalıştırılmasının yanı sıra, yanıcı ve yakıcı gazların bulunduğu tankların basınç derecelerini de sü-rekli olarak kontrol altında tutup, basınç düştükçe pompaları çalıştırarak gaz akışının düzenli olmasını sağlamakla da yükümlüymüşler Fenere bağlı bir hayat: ister istemez Lik Ailesi'nin yaşam tarzını büyük ölçüde etkilemiş Hayatları hep fener çevresindeki arazide geçmiş Çalıştıkları mekâna bağlılıklarını "Son yirmi yılda dışarı çıktığımız akşamların sayısı beşi geçmemiştir" diyerek çalıştıkları mekâna bağlılıklarını "Son yirmi yılda dışarı çıktığımız akşamların sayısı beşi geçmemiştir" diyerek anlatmışlardır. Lik ailesinin ilk fenercisi Sait Lik ile ilgili hatırladıklarını sorduğunda ailenin ortak cevabı amcalarının filozof gibi bir adam olduğu Ömrü fenerde geçen Sait Bey'le yapılmış bir röportajın kupürünü göstererek bize Sait Lik'in kendine özgü üslubundan örnekler vererek Sait Lik için bütün denizciler evlatları, Ahırkapı Feneri'nin ışığı da gözünün bebeği 4 Eylül 1956 tarihli Vatan Gazetesi'nde yayınlanmış bir röportajda, Mesut Özdemir'e şöyle söylemiş Sait Bey: "işkodralı Sait sağken bu ışık oynamaz evlat". Lik Ailesi'nin görevi devralan üyeleri de vazifelerini aynı sorumluluk anlayışı ile sürdürmüşlerdir.

 Mekânın ilginçliği, ailenin kimi tatlı kimi acı birçok olaya şahit olmasını sağlamış aynı röportajın devamında Lik ailesinin oğulları Feridun ve Haldun Beylerin ilk gençlik yıllarında geçen 'şarap motoru olayı' hala tatlı bir anı olarak anlatılıyor Şarap fıçılarını taşıyan bir motor fener açıklarında batınca, herkes fıçılardan hiç olmazsa bir kısmını kurtarabilmek için seferber olmuş Fı-çılardan bazıları fenerle tütün depoları arasında kalan sahile vurunca, eline bir kap alan sahile koşmuş ve o akşam çevrede neşeli kahkahalar çınlamış. Ne var ki, anıların hepsi böyle gülümseyerek anlatılabilecek türden değil Fener yakınlarındaki, Reji idaresi döneminden kalma Tekel tütün deposu yangını, uzak geçmişte kalmış olmasına rağmen Lik Ailesi için hala huzursuz edici bir anı. Sevinç ve Feruze Hanımların fener nöbetleri ile ilgili pek çok ilginç anıları var Işık kaynağı olarak lüks lambaları kullandıkları dönemde, bir gece, bir saat içinde 36 metrelik kulenin merdivenlerini tam beş kere tırmanmak zorunda kalmışlar Çünkü hep ya lambalardan biri sönüyor ya da lüksün gömleği yanıp düşüyormuş Hanım fenerciler görevleri gereği. Zaman zaman üzücü manzaraları da seyretmek zorunda kalmışlar İstanbul tarihine kenti en çok tehdit eden olaylardan biri olarak geçen Independenta faciasına, Lik Ailesi çok yakından şahit olmuş Sevinç ve Feruze Hanımlar bu olayı şöyle anlatıyorlar: Geceydi, birdenbire çok korkunç bir patlama oldu. O sırada biz fenerin lojmanındaydık. Patlamanın şiddetinden camlar kırılarak içeri savruldu ve müthiş bir sıcaklık dalgası odayı doldurdu Çok korktuk. Büyük bir heyecan içinde, telaşla dışarı fırladık. Kıpkırmızı kesilmiş göğe doğru alevden bir topun yükselmekte olduğunu gördük Patlamanın aydınlığında büyük bir ambar kapağı ile dört insan vücudunun havada döne döne düştüklerini görebiliyorduk Manzara korkunçtu Haydarpaşa önleri sanki cehenneme dönmüştü Patlamalar durmak tükenmek bilmiyordu.

Bu röportaj yüz yıla yaklaşan bir fener bakıcısı bir ailenin iç dünyasını anlatıyor. Ya anlatmadıkları anlatamadıkları ne olaylar ne günler vardır. İstanbul’un içinde mahsur İstanbul’un göbeğinde yalnız ya Türkiye’nin dört bir yanındaki fener bakıcıları nasıl Acaba fenerlerdeki yaşam aynı mı? Aynı zorlukları yaşıyorlar mı?  

 Fenerlerde ki bu büyük insanlar var oldukça fenerlerin asla sönmeyeceği inancı ile Denizdeki insanların can ve mal emniyeti için gecelerini gündüzlerine katıp gemilere yol gösteren ve bir kısmı ebediyete intikal etmiş olan bu büyük insanları rahmet ve minnetle anıyorum. ,,

Adı                     Göreve başladığı tarih       Emekliye Ayrıldığı Tarih
Sait Abdi Lik           1907                            07.05.1941 65 yaşını doldurduğu için
Makbule Lik        14.07.1941                      13.07.1962 65 yaşını doldurduğu için
Zülfiye Lik           15.01.1938                      13,07.1960
Sevinç Lik            01.08.1960 18.04.1995
Feruze Lik            02.08.1962 14.03.1989